Türkiye Ekonomisinde Finansal Gelişim ve İktisadi Büyüme

25.10.2025
Finansal ve ekonomik alanlarda aksiyon ve araçlar arasında ki ilişkiye değinelim istedik.
Finansal gelişmeden ekonomik büyümeye yani arz öncülü hipotez ve,ekonomik büyümeden finansal gelişmeye doğru bir ilişkinin var olduğu sonucuna ulaşarak talep takipli hipotezleri merkez alabiliriz.
Ekonomik büyüme, belli bir bölgede ve belirli zaman içerisinde üretim kapasitesinin artması ile milli gelirin bir seneden diğer seneye artış göstermesi durumunda gerçekleşmiş olur. Bir ülkede kişi başına düşen gelir önceki döneme göre artış sergiliyorsa, sözü geçen ekonominin büyüme kaydettiği kabul edilir. Ekonomik büyümenin gerçekleştirilebilmesi için yatırımlarda bir artış olmalıdır. Bu yatırımlar ise tasarrufların artışlarına bağlıdır.Finansal gelişme ise, finansal kuruluşların, piyasaların ve piyasa araçlarının büyümesi olarak ifade edilebilir. Finansal piyasalar, piyasalardaki fon sıkışıklığını gidermek amacıyla fon fazlası olan kesimlerden fon eksiği olanlara fon aktarımında bulunmaktadır. Bu nedenden dolayı finansal piyasalarının gelişmesi için tasarrufların ekonomiye aktarılması önem arz etmektedir çünkü finansal piyasalar sayesinde likidite ve enformasyon sağlanmaktadır. Ayrıca da risk paylaşımlarını gerçekleştirirler.
1980 öncesinde Türkiye ekonomisinde finansal sistem devletin düzenleyici ve denetleyici bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Bunun dışında mali sistem dışa açık şeklinde tanımlanamamaktadır. Bu durum yurt içine yerli olmayan kurumların giriş engeli ile karşı karşıya gelmesiyle oluşmuştur. 1980 – 2000 döneminde dışa kapalı bir sistemden bahsedilmemektedir. Bu yıllarda artık yerli ve yerli olmayan bankalar giriş engelinden muaf olmuşlardır ve bankacılık sektörünün milletlerarası piyasalardan fon tedarik etmesi özgür bırakılmış.Döviz piyasalarıyla birlikte bu dönemde piyasa ekonomisine geçiş yapılmıştır. 2001 yılı sonrasından bir kriz dönemi yaşanmış ve döviz kurlarının dalgalanmasına karar verilmiştir. Krizin ardından bankacılık sektöründe yeni bir yapılandırmaya gidilmiştir. Neticede sözü geçen sektör istikrar kazanmıştır. 2008'de meydana gelen krizde ise bankalardan önemli bir mevduat çıkışı gerçekleşmemiştir. Bu durum da sektöre güven artmıştır. Küresel krizin yaşanmasıyla TCMB finansal istikrarı sağlayabilmek için alışıldık olmayan tedbirler almıştır.
Finansal sistem, tasarruf sahiplerinin ellerinde bulunan fazla fonları, fon açığı olanlara aktarılmasını sağlayan bir yapıdır. Bu yapının sağlam bir temel üzerine kurulmuş olması önemlidir. Bir ülke ekonomisinin büyüme yolu yatırımlardır. Bu da tasarruf politikalarına bağlı olarak bir artışa bağlıdır.
Piyasaların fon sıkışıklıklarının önüne geçebilmek için, piyasalar, fon fazlasına sahip olan kesimlerden fon eksiği olan kesime aktarım sağlamaktadır. Finansal piyasalarda gelişmenin sağlanabilmesi için tasarrufların ekonomiye aktarılması çok önemlidir.Böylelikle finansal gelişme, finansal piyasaların gelişme ve ayrıca büyüme ivmesi olur.


Bu doğrultuda güncel cari dönemde ülkemiz ekonomi sahasına bakacak olursak da şu verilere ulaşabiliriz.

Mikro işletmeler hem sayıca azaldı hem de kârlılıkta en sert düşüşü yaşadı.Küçük ve orta ölçekli işletmeler büyüme gösterse de reel küçülme ve kârlılıkta gerileme yaşadı.

Finansman giderleri, tüm KOBİ gruplarında faaliyet gelirlerini baskıladı.
TÜİK ve Merkez Bankası'nın ortak çalışması olan sektör bilançoları verilerine göre, 2024 yılı reel sektör açısından oldukça zorlu geçti.
Zarar Eden Firma Oranları
Toplam 1 milyon 104 bin reel sektör firmasının 470 bin yani %47'si 2024 yılı zararla kapattı.
2024 yılında bilanço esasına göre defter tutan firma sayısı %3,14 arttı. Ancak bu artış ölçeklere göre oldukça farklılık gösterdi
• Büyük ölçekli firmalar: %29 artış
• Orta ölçekli firmalar: %19 artış
• Küçük ölçekli firmalar: %15 artış
• Mikro ölçekli firmalar: %2 azalış
Mikro işletmelerdeki azalma, sadece zarar değil iflasların da yaygınlaştığını gösteriyor.
Toplam Aktif Büyüklüğü Artışı (Nominal)
2024 yılında firmaların aktif büyüklükleri cari fiyatlarla arttı:
• Büyük ölçekli firmalar: %47
• Orta ölçekli firmalar: %29
• Küçük ölçekli firmalar: %29
• Mikro ölçekli firmalar: %23
Ancak TÜİK'in milli gelir hesaplarında kullandığı %59 'luk deflatöre göre, tüm KOBİ'ler reel olarak küçüldü. En sert küçülme mikro ölçekli girişimlerde yaşandı.
Aktif büyüklükteki reel küçülmeye ek olarak, kârlardaki düşüş çok daha sert oldu.
KOBİ'ler, özellikle mikro ve orta ölçekli işletmeler, 2024'ü kârlılık açısından da nominal olarak küçülerek geçirdi. Enflasyondan arındırıldığında ise hepsi zararla kapattıZarar Eden Firma Oranları %47
Mikro: %51,36
Küçük: %21,18
Orta: %22,32
Mikro işletmeler en fazla zarar eden grup oldu.
2. Firma Sayısındaki Değişim
Mikro: %1,59 azaldı
Küçük: %15,17 arttı
Orta: %19,61 arttı
Kalan kobilerde Nominal olarak artış görünse de TÜİK enflasyonuna göre tüm KOBİ'ler reel olarak küçüldü.
Mikro işletmelerdeki artış firma sayısındaki azalmadan kaynaklı.
Net Kâr Değişimi (Cari)
Mikro: Kârdan zarara geçiş
Küçük: %4,08 artış
Orta: %8,34 azalış
Mikro işletmeler en kötü performansı gösterdi.
6. Firma Başına Net Kâr Değişimi*
Mikro: Cari olarak bile düşüş
Küçük: %9,62 düşüş
Orta: %23,36 düşüş
Kârlar firma başına ciddi şekilde azaldı.
Finansman Giderlerinin Faaliyet Kârına Oranı
Mikro: Faaliyet zararının 4,32 katı finansman gideri
Küçük: %58,90
Orta: %71,43
Mikro işletmeler finansman yükü altında ezildi.
Genel olarak tablolara bakacak olursak 2024 yılı özellikle KOBİ'ler için oldukça zorlu geçti;
Finansman giderleri, faaliyet gelirlerine oranı ciddi şekilde arttı:
• Büyük ölçekli firmalar: 31 puan artışla %84
• Orta ölçekli firmalar: 20 puan artışla %72
• Küçük ölçekli firmalar: 15 puan artışla %60
• Mikro ölçekli firmalar: Faaliyet zararının 4,32 katı kadar finansman gideri
Başta Mikro işletmeler olmak üzere tüm firmalar, ağır finansman yükleri altında ezildi.Sermayelerinden kayıplar dahi yaşandı.

Bireylerin ihtiyaçların giderilmesi için gerekli mal ve hizmetlerin bir kısmını bireyler kendileri üreterek temin edebilirken, geri kalan yani üretemedikleri kısım için diğer üreticilere ihtiyaç duymaktadırlar. İşte sermaye ve emek gibi üretim unsurlarını bilinçli ve sistematik bir şekilde bir araya getirerek bireylerin ihtiyaçlarını gidermek üzere ekonomik mal ve hizmet üretmeyi ve bunu yaparken belli bir kâr elde etmeyi amaçlayan bu üreticilere "işletme" adı verilmektedir.Ancak işletmeler de ihtiyaçlarını gidermek için toplumdaki diğer unsurlardan faydalanmaktadır.
İşletmeler tek başlarına var olamazlar. Çevreleri "paydaş" olarak tanımlayabiliriz. Ayrıca paydaşlar yalnızca işletmenin dış çevresinde değil,
aynı zamanda içinde de bulunmaktadır.
Süreç yaklaşımıyla ifade edilecek olursa, ilk paydaşlar gerekli finansmanı sağlayarak işletmeyi kuran ve faaliyete geçiren sermayedarlardır. Faaliyetlerin gerçekleştirilmesi süresince gerektiğinde ek finansman desteği sağlayan kredi verenler, faaliyetlerde yararlanılan mal ve hizmetleri sağlayan tedarikçiler
ve faaliyetleri yerine getiren çalışanlar ile yöneticiler de diğer paydaşlardandır.Bunların yanı sıra işletmenin çıktılarının kullanıcıları olarak müşteriler ve hükümeti de paydaşlar arasında saymak gerekmektedir. Bütün bu paydaşlar işletmeye süreç içerisinde ihtiyaç duyduğu kaynakları sunarken, aynı zamanda
karşılığında işletmeden de ekonomik faydalar sağlamayı amaçlamaktadırlar. Bu noktada kendilerine işletme hakkında bilgi sağlayacak bir bilgi sistemi gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Bir işletme ile ilgili tarafların,işletmenin finansal işlemleri ve olayları hakkında gereksinim duydukları bilgiyi
onlara muhasebe sağlar. Muhasebe, işletme tarafından gerçekleştirilen faaliyetleri ve buna bağlı olarak meydana gelen değişmeleri saptar ve bu değişmelere ait verileri yeni kararların alınmasında ve faaliyetlerin izlenmesinde kullanılabilir bilgiler haline getirir.
Bu nedenle, işletme yönetimi ve işletmenin çevresini
oluşturan ortaklar, kredi verenler, müşteriler, işletmeye mal satanlar (tedarikçiler), devlet, işçi sendikaları,rakipler ve diğerleri muhasebe tarafından üretilen bilgileri kullanır.
Muhasebenin tarihçesine kısaca bakmak gerekirse de, görüyoruz ki, ticari yaşamın bir gereği olarak ortaya çıktığı söylenebilir.Bu nedenle muhasebenin başlangıcı dünyadaki ticari ilişkilerin başlangıcı kadar eskidir.Bazı kaynaklara göre,muhasebe kayıtlarının kullanımı MÖ.5000 yıllarına kadar uzanıyor
olsa da bunlar ücret ödeme,vergi belirleme, borç-alacak hesaplama gibi işlemler için tutulan basit işlevli kayıtlardır.Antik Mısır'da ve Mezopotamya'da altın,gümüş,zeytinyağı,tahıl gibi emtianın miktarlarının kil tabletlere kaydedildiği bilinmektedir.Zamanla iş hayatındaki gelişmelerle muhasebe de gelişimine devam etmiş ve 13.YY'da günümüz muhasebe kuramının temelleri atılmıştır.

Çevresel etkilerin doğru analiz edilebilmesi ve kaynakların verimli kullanımı tüm dünyada işletmeler için gitgide daha önemli hale geliyor.
Sürdürülebilirliğin pek çok şirket için yeni bir iş modeli haline gelmeye başladığını ifade eden Yalçın, "Hep birlikte etki alanlarımız içerisinde bu konudaki yaklaşımları ülkemiz için bir kalkınma modeline, tüm şirketler için mutlak bir iş modeline, bireyler için ise yaşam biçimi haline dönüştürmemiz gerekiyor.
Şirketler, sürdürülebilirlik yaklaşımını orta ve uzun vadeli planlarına entegre ederken; çevresel ve toplumsal sorunlara çözüm üretmeyi ve uzun vadede rekabet avantajı yakalamayı amaçlıyor.
İşin doğası gereği stratejimizi, organizasyonumuzu, iş yapma biçimimizi küresel dinamikler ve gelişen metodolojileri de dikkate alarak güncellemeliyiz, hem işletmemizin hem de ekosistemimizin yapısal dönüşümünü sağlamalıyız.
Ana stratejik hedefimiz olan sürdürülebilirliktir.
Bu odağın kaynak temininden başlayarak, uygun ürün ve hizmet geliştirilmesine, çevresel ve sosyal açıdan fayda sağlayan finansa yönlendirilmesinden etkilerinin ölçülerek yönetilmesine ve sonuçlarının paydaşlara raporlanmasına varan uçtan uca yönetilen bir iş modeli benimsenmeli. 


         HACCO

Yönetim & Danışmanlık